054. Kamer - (Ay) Al-Qamar—القمر

veleḳad câe âle fir`avne-nnüẕür.

Türkçe:
Yemin olsun, Firavun hanedanına da uyarılar gelmişti.
İngilizce:
To the People of Pharaoh, too, aforetime, came Warners (from Allah).
Fransızca:
Les avertissements vinrent certes, aux gens de Pharaon.
Almanca:
Und gewiß, bereits kamen zu Pharaos Leuten die Warnungen.
Rusça:
Предостережения также явились к роду Фараона.
Arapça:
وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti.

keẕẕebû biâyâtinâ küllihâ feeḫaẕnâhüm aḫẕe `azîzim muḳtedir.

Türkçe:
Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları onurlu ve güçlü birine yaraşır bir yakalayışla yakaladık.
İngilizce:
The (people) rejected all Our Signs; but We seized them with such Penalty (as comes) from One Exalted in Power, able to carry out His Will.
Fransızca:
Ils traitèrent de mensonges tous Nos prodiges. Nous les saisîmes donc, de la saisie d'un Puissant Omnipotent.
Almanca:
Sie leugneten Unsere Ayat allesamt ab, dann bestraften WIR sie das Bestrafen Eines allmächtigen Allwürdigen.
Rusça:
Они сочли ложью все Наши знамения, и Мы схватили их Хваткой Могущественного, Всемогущего.
Arapça:
كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Bu kıssalardan hisseye gelince;
Diyanet Vakfı:
Lakin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize layık bir şekilde yakaladık.

eküffâruküm ḫayrum min ülâiküm em leküm berâetün fi-zzübür.

Türkçe:
Sizin kâfirleriniz, ötekilerden hayırlı mı? Yoksa zübürlerinde/kutsallaştırılmış hizip kitaplarında sizin için bir beraat/dokunulmazlık mı var?
İngilizce:
Are your Unbelievers, (O Quraish), better than they? Or have ye an immunity in the Sacred Books?
Fransızca:
Vos mécréants sont-ils meilleurs que ceux-là ? Ou bien y a-t-il dans les écritures une immunité pour vous ?
Almanca:
Sind etwa eure Kafir besser als diese?! Oder gibt es für euch etwa eine Unschuldserklärung in den Schriften?!
Rusça:
Разве ваши неверующие лучше тех? Или же у вас есть неприкосновенность, упомянутая в Писаниях?
Arapça:
أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُولَٰئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?
Diyanet Vakfı:
Şimdi sizin kafirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir berat mı var?

em yeḳûlûne naḥnü cemî`um münteṣir.

Türkçe:
Yoksa, "Biz, yardımlaşan/yenilmez bir topluluğuz" mu diyorlar?
İngilizce:
Or do they say: "We acting together can defend ourselves"?
Fransızca:
Ou bien ils disent : "Nous formons un groupe [fort] et nous vaincrons".
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Wir sind alle zusammen Siegende"?!
Rusça:
Или же они говорят: "Мы являемся победоносной группой".
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa "Biz, intikam almağa gücü yeten bir topluluğuz" mu diyorlar?

seyühzemü-lcem`u veyüvellûne-ddübüra.

Türkçe:
O topluluk, bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
İngilizce:
Soon will their multitude be put to flight, and they will show their backs.
Fransızca:
Leur rassemblement sera bientôt mis en déroute, et ils fuiront.
Almanca:
Die Sammlung wird doch noch eine Niederlage erleiden und den Rücken flüchtend umkehren.
Rusça:
Эта группа будет разбита, и они обратятся вспять!
Arapça:
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.
Diyanet Vakfı:
O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.

beli-ssâ`atü mev`idühüm vessâ`atü edhâ veemerr.

Türkçe:
Hayır, buluşma zamanları kıyamet saatidir. Ne korkunç, ne acıdır o saat!
İngilizce:
Nay, the Hour (of Judgment) is the time promised them (for their full recompense): And that Hour will be most grievous and most bitter.
Fransızca:
L'Heure, plutôt, sera leur rendez-vous, et l'Heure sera plus terrible et plus amère.
Almanca:
Nein, sondern die Stunde ist ihr Termin. Und die Stunde ist noch schlimmer, noch bitterer.
Rusça:
Час является назначенным для них сроком, и Час этот - самый тяжкий, самый горький.
Arapça:
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.
Diyanet Vakfı:
Bilakis kıyamet onlara vadedilen asıl saattir ve o saat daha belalı ve daha acıdır.

inne-lmücrimîne fî ḍalâliv vesü`ur.

Türkçe:
Kuşkusuz, suçlular, şaşkınlık ve çılgınlık içindedir.
İngilizce:
Truly those in sin are the ones straying in mind, and mad.
Fransızca:
Les criminels sont certes, dans l'égarement et la folie.
Almanca:
Gewiß, die schwer Verfehlenden sind im Irregehen und in Hitzeglut,
Rusça:
Воистину, грешники сбились с пути и страдают (или отдалились от истины).
Arapça:
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.

yevme yüsḥabûne fi-nnâri `alâ vucûhihim. ẕûḳû messe seḳara.

Türkçe:
O gün yüzleri üstüne ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın bakalım!"
İngilizce:
The Day they will be dragged through the Fire on their faces, (they will hear:) "Taste ye the touch of Hell!"
Fransızca:
Le jour où on les traînera dans le Feu sur leurs visages, (on leur dira) : "Goûtez au contact de Saqar [la chaleur brûlante de l'Enfer]".
Almanca:
an dem Tag, wenn sie im Feuer auf ihren Gesichtern geschleift werden. Kostet die Berührung von Saqar .
Rusça:
В тот день их ничком поволокут в Огонь: "Вкусите прикосновение Преисподней!"
Arapça:
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" (denilecek).
Diyanet Vakfı:
O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde "Cehennemin elemini tadın!" denir.

innâ külle şey'in ḫalaḳnâhü biḳader.

Türkçe:
Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre/bir kaderle yarattık.
İngilizce:
Verily, all things have We created in proportion and measure.
Fransızca:
Nous avons créé toute chose avec mesure,
Almanca:
Gewiß, jedes Ding erschufen WIR gemäß einer Bestimmung.
Rusça:
Воистину, Мы сотворили каждую вещь согласно предопределению.
Arapça:
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.
Diyanet Vakfı:
Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.

vemâ emrunâ illâ vâḥidetün kelemḥim bilbeṣar.

Türkçe:
Emrimiz bir tektir, bir göz kırpma gibidir.
İngilizce:
And Our Command is but a single (Act),- like the twinkling of an eye.
Fransızca:
et Notre ordre est une seule [parole]; [il est prompt] comme un clin d'oeil.
Almanca:
Und Unsere Anweisung ist nichts anderes als eine Einzige, wie der Augenblick.
Rusça:
Мы повелеваем только один раз, и повеление исполняется во мгновение ока.
Arapça:
وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.
Diyanet Vakfı:
Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir.

Pages

054. Kamer - (Ay) Al-Qamar—القمر beslemesine abone olun.