İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

ṭâ-sîn-mîm.
Türkçe:
Tâ, Sîn, Mîm.
İngilizce:
Ta. Sin. Mim.
Fransızca:
T'a, Sin, Mim .
Almanca:
Ta-sin-mim .
Rusça:
Та. Син. Мим.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طسم
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tâ, Sîn, Mîm.
Diyanet Vakfı:
Ta. Sin. Mim.

tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.
Türkçe:
İşte sana, açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleri.
İngilizce:
These are Verses of the Book that makes (things) clear.
Fransızca:
Voici les versets du Livre explicite.
Almanca:
Diese sind die Ayat der deutlichen Schrift.
Rusça:
Это - аяты ясного Писания.
Arapça:
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
Diyanet Vakfı:
Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

netlû `aleyke min nebei mûsâ vefir`avne bilḥaḳḳi liḳavmiy yü'minûn.
Türkçe:
İman edecek bir toplum için, Mûsa ve Firavun'un haberinden bir kısmını sana hak olarak okuyacağız.
İngilizce:
We rehearse to thee some of the story of Moses and Pharaoh in Truth, for people who believe.
Fransızca:
Nous te racontons en toute vérité, de l'histoire de Moïse et de Pharaon, à l'intention des gens qui croient.
Almanca:
WIR tragen dir vor von der Begebenheit von Musa und Pharao wahrheitsgemäß für Leute, die den Iman verinnerlichen.
Rusça:
Мы доподлинно прочтем тебе для верующих людей историю Мусы (Моисея) и Фараона.
Arapça:
نَتْلُو عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edecek bir kavim için Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru okuyacağız.
Diyanet Vakfı:
İman eden bir kavim için (faydalı olmak üzere) Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana gerçek şekliyle nakledeceğiz.

inne fir`avne `alâ fi-l'arḍi vece`ale ehlehâ şiye`ay yestaḍ`ifü ṭâifetem minhüm yüẕebbiḥu ebnâehüm veyestaḥyî nisâehüm. innehû kâne mine-lmüfsidîn.
Türkçe:
Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.
İngilizce:
Truly Pharaoh elated himself in the land and broke up its people into sections, depressing a small group among them: their sons he slew, but he kept alive their females: for he was indeed a maker of mischief.
Fransızca:
Pharaon était hautain sur terre; il répartit en clans ses habitants, afin d'abuser de la faiblesse de l'un d'eux : Il égorgeait leurs fils et laissait vivantes leurs femmes. Il était vraiment parmi les fauteurs de désordre.
Almanca:
Gewiß, Pharao erhob sich in Arroganz im Lande und machte dessen Bewohner zu Parteien. Er schwächte eine Gruppe von ihnen ab. Er ließ ihre Söhne abschlachten und ihre Frauen am Leben bleiben. Gewiß, er war von den Verderben-Anrichtenden.
Rusça:
Фараон возгордился на земле и разделил ее жителей на группы. Одних он ослаблял, убивая их сыновей и оставляя в живых их женщин. Воистину, он был одним из тех, кто распространял нечестие.
Arapça:
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.
Diyanet Vakfı:
Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.

venürîdü en nemünne `ale-lleẕîne-stuḍ`ifû fi-l'arḍi venec`alehüm eimmetev venec`alehümü-lvâriŝîn.
Türkçe:
Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.
İngilizce:
And We wished to be Gracious to those who were being depressed in the land, to make them leaders (in Faith) and make them heirs,
Fransızca:
Mais Nous voulions favoriser ceux qui avaient été faibles sur terre et en faire des dirigeant et en faire les héritiers,
Almanca:
Und WIR wollen denjenigen, die im Lande abgeschwächt wurden, Gnade erweisen, aus ihnen Imame machen, zu den Erben machen,
Rusça:
Мы пожелали оказать милость тем, кто был унижен на земле, сделать их предводителями и наследниками,
Arapça:
وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.
Diyanet Vakfı:
Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) varis kılmak istiyorduk.

venümekkine lehüm fi-l'arḍi venüriye fir`avne vehâmâne vecünûdehümâ minhüm mâ kânû yaḥẕerûn.
Türkçe:
Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.
İngilizce:
To establish a firm place for them in the land, and to show Pharaoh, Haman, and their hosts, at their hands, the very things against which they were taking precautions.
Fransızca:
et les établir puissamment sur terre, et faire voir à Pharaon, à Haman, et à leurs soldats, ce dont ils redoutaient.
Almanca:
im Lande festigen und Pharao, Haman und ihren Soldaten von ihnen das zeigen, vor dem sie sich in Acht zu nehmen pflegten.
Rusça:
даровать им власть на земле и показать Фараону, Хаману и их воинам то, чего они остерегались.
Arapça:
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.
Diyanet Vakfı:
Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Haman'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).

veevḥaynâ ilâ ümmi mûsâ en arḍi`îh. feiẕâ ḫifti `aleyhi feelḳîhi fi-lyemmi velâ teḫâfî velâ taḥzenî. innâ râddûhü ileyki vecâ`ilûhü mine-lmürselîn.
Türkçe:
Mûsa'nın annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız."
İngilizce:
So We sent this inspiration to the mother of Moses: "Suckle (thy child), but when thou hast fears about him, cast him into the river, but fear not nor grieve: for We shall restore him to thee, and We shall make him one of Our messengers."
Fransızca:
Et Nous révélâmes à la mère de Moïse [ceci]: "Allaite-le. Et quand tu craindras pour lui, jette-le dans le flot. Et n'aie pas peur et ne t'attriste pas : Nous te le rendrons et ferons de lui un Messager".
Almanca:
Und WIR ließen der Mutter von Musa Wahy zuteil werden: "Stille ihn! Und solltest du dich um ihn fürchten, dann lege ihn in den Fluß, und fürchte dich nicht und sei nicht traurig! Gewiß, WIR werden ihn dir zurückbringen und werden ihn von den Gesandten machen."
Rusça:
Мы внушили матери Мусы (Моисея): "Корми его грудью. Когда же станешь опасаться за него, то брось его в реку. Не бойся и не печалься, ибо Мы вернем его тебе и сделаем одним из посланников".
Arapça:
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّ مُوسَىٰ أَنْ أَرْضِعِيهِ ۖ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي ۖ إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O esnada Musa'nın anasına "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız" diye bildirdik.
Diyanet Vakfı:
Musa'nın anasına: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız, diye bildirdik.

felteḳaṭahû âlü fir`avne liyekûne lehüm `adüvvev veḥazenâ. inne fir`avne vehâmâne vecünûdehümâ kânû ḫâṭiîn.
Türkçe:
Nihayet, Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir düşman ve tasa olacaktı. Gerçek olan şu ki Firavun, Hâman ve bunların orduları yanlış yoldaydılar.
İngilizce:
Then the people of Pharaoh picked him up (from the river): (It was intended) that (Moses) should be to them an adversary and a cause of sorrow: for Pharaoh and Haman and (all) their hosts were men of sin.
Fransızca:
Les gens de Pharaon le recueillirent, pour qu'il leur soit un ennemi et une source d'affliction ! Pharaon, Haman et leurs soldats étaient fautifs.
Almanca:
Dann las ihn Pharaos Familie auf, damit er für sie ein Feind und ein Grund zur Besorgnis wird. Gewiß, Pharao, Haman und ihre Soldaten waren Verfehlende.
Rusça:
Семья Фараона подобрала его, чтобы он стал их врагом и печалью. Воистину, Фараон, Хаман и их воины были грешниками.
Arapça:
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا ۗ إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk olarak (nehirden) aldı. O, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Haman ve askerleri yanlış yolda idiler.

veḳâleti-mraetü fir`avne ḳurratü `aynil lî velek. lâ taḳtülûh. `asâ ey yenfe`anâ ev netteḫiẕehû veledev vehüm lâ yeş`urûn.
Türkçe:
Firavun'un karısı şöyle dedi: "Benim için de senin için de bir göz aydınlığıdır bu. Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz." Onlar işin farkında olmuyorlardı.
İngilizce:
The wife of Pharaoh said: "(Here is) joy of the eye, for me and for thee: slay him not. It may be that he will be use to us, or we may adopt him as a son." And they perceived not (what they were doing)!
Fransızca:
Et la femme de Pharaon dit : "(Cet enfant) réjouira mon oeil et le tien ! Ne le tuez pas. Il pourrait nous être utile ou le prendrons-nous pour enfant". Et ils ne pressentaient rien.
Almanca:
Und die Frau von Pharao sagte: "Es ist eine Freude für mich und für dich. Tötet ihn nicht, vielleicht nützt er uns oder wir nehmen ihn zum Sohn." Und sie merkten nichts.
Rusça:
Жена Фараона сказала: "Вот услада очей для меня и тебя. Не убивайте его! Быть может, он принесет нам пользу, или же мы усыновим его". Они ни о чем не подозревали.
Arapça:
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ ۖ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰ أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlad ediniriz" dedi. Halbuki onlar işin sonunu sezemiyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Firavun'un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin sonunu) sezemiyorlardı.
Pages
