049. Hucurât - (Odalar) Al-Hujraat—الحجرات

müḥammedür rasûlü-llâh. velleẕîne me`ahû eşiddâü `ale-lküffâri ruḥamâü beynehüm terâhüm rukke`an süccedey yebtegûne faḍlem mine-llâhi veriḍvânâ. sîmâhüm fî vucûhihim min eŝeri-ssücûd. ẕâlike meŝelühüm fi-ttevrâh. vemeŝelühüm fi-l'incîl. kezer`in aḫrace şaṭ'ehû feâzerahû festagleża festevâ `alâ sûḳihî yü`cibü-zzürrâ`a liyegîża bihimü-lküffâr. ve`ade-llâhü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti minhüm magfiratev veecran `ażîmâ.

Türkçe:
Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok sevecendirler/çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.
İngilizce:
Muhammad is the messenger of Allah; and those who are with him are strong against Unbelievers, (but) compassionate amongst each other. Thou wilt see them bow and prostrate themselves (in prayer), seeking Grace from Allah and (His) Good Pleasure. On their faces are their marks, (being) the traces of their prostration. This is their similitude in the Taurat; and their similitude in the Gospel is: like a seed which sends forth its blade, then makes it strong; it then becomes thick, and it stands on its own stem, (filling) the sowers with wonder and delight. As a result, it fills the Unbelievers with rage at them. Allah has promised those among them who believe and do righteous deeds forgiveness, and a great Reward.
Fransızca:
Muhammad est le Messager d'Allah. Et ceux qui sont avec lui sont durs envers les mécréants, miséricordieux entre eux. Tu les vois inclinés, prosternés, recherchant d'Allah grâce et agrément. Leurs visages sont marqués par la trace laissée par la prosternation. Telle est leur image dans la Thora. Et l'image que l'on donne d'eux dans l'évangile est celle d'une semence qui sort sa pousse, puis se raffermit, s'épaissit, et ensuite se dresse sur sa tige, à l'émerveillement des semeurs. [Allah] par eux [les croyants] remplit de dépit les mécréants. Allah promet à ceux d'entre eux qui croient et font de bonnes oeuvres, un pardon et une énorme récompense.
Almanca:
Muhammad ist ALLAHs Gesandter! Und diejenigen mit ihm sind hart gegen die Kafir, barmherzig untereinander. Du siehst sie als Ruku'- und Sudschud- Vollziehende, sie streben Gunst von ALLAH und Wohlgefallen an. Ihre Merkmale sind in ihren Gesichtern von der Sudschud-Wirkung. Dies ist ihr Gleichnis in At-taurat, sowie ihr Gleichnis im Alindschil. Es ist wie ein Gewächs, das seine Schößlinge trieb, dann stärkte es sie, dann wurden sie fest, dann standen sie auf ihren Stengeln gerade, es erfreut die Säer, damit ER mit ihnen die Kafir aufregt. ALLAH versprach denjenigen von ihnen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, Vergebung und riesengroße Belohnung.
Rusça:
Мухаммад - Посланник Аллаха. Те, которые вместе с ним, суровы к неверующим и милостивы между собой. Ты видишь, как они кланяются и падают ниц, стремясь к милости от Аллаха и довольству. Их признаком являются следы от земных поклонов на их лицах. Так они представлены в Таурате (Торе). В Инджиле (Евангелии) же они представлены посевом, на котором вырос росток. Он укрепил его, и тот стал толстым и выпрямился на своем стебле, восхищая сеятелей. Аллах привел эту притчу для того, чтобы привести ими в ярость неверующих. Аллах обещал тем из них, которые уверовали и совершали праведные деяния, прощение и великую награду.
Arapça:
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ ۚ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ ۖ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا ۖ سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ ۚ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ ۗ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
Diyanet Vakfı:
Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vadetmiştir.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tüḳaddimû beyne yedeyi-llâhi verasûlihî vetteḳu-llâh. inne-llâhe semî`un `alîm.

Türkçe:
Ey iman edenler! Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin! Allah'tan korkun! Allah gerçekten çok iyi duyan ve gereğince bilendir.
İngilizce:
O Ye who believe! Put not yourselves forward before Allah and His Messenger; but fear Allah: for Allah is He Who hears and knows all things.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Ne devancez pas Allah et Son messager . Et craignez Allah. Allah est Audient et Omniscient.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Greift ALLAH und Seinem Gesandten nicht vor, und handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber! Gewiß, ALLAH ist allhörend, allwissend.
Rusça:
О те, которые уверовали! Не опережайте Аллаха и Его Посланника и бойтесь Аллаха, ибо Аллах - Слышащий, Знающий.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ terfe`û aṣvâteküm fevḳa ṣavti-nnebiyyi velâ techerû lehû bilḳavli kecehri ba`ḍiküm liba`ḍin en taḥbeṭa a`mâlüküm veentüm lâ teş`urûn.

Türkçe:
Ey iman edenler! Seslerinizi o Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin! Kiminizin kiminize bağırarak konuştuğu gibi, onun huzurunda sözü yükseltmeyin! Yoksa siz hiç farkında olmadan amelleriniz eriyip gider.
İngilizce:
O ye who believe! Raise not your voices above the voice of the Prophet, nor speak aloud to him in talk, as ye may speak aloud to one another, lest your deeds become vain and ye perceive not.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! N'élevez pas vos voix au-dessus de la voix du Prophète, et ne haussez pas le ton en lui parlant, comme vous le haussez les uns avec les autres, sinon vos oeuvres deviendraient vaines sans que vous vous en rendiez compte.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Erhebt nicht eure Stimmen über die Stimme des Propheten, und seid ihm gegenüber nicht so laut mit dem Gesagten, wie die einen von euch den anderen gegenüber laut sind, sonst werden eure Handlungen zunichte, während ihr es nicht merkt.
Rusça:
О те, которые уверовали! Не поднимайте ваши голоса над голосом Пророка и не обращайтесь к нему так же громко, как вы обращаетесь друг к другу, а не то ваши деяния окажутся тщетными, и вы даже не почувствуете этого.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.

inne-lleẕîne yeguḍḍûne aṣvâtehüm `inde rasûli-llâhi ülâike-lleẕîne-mteḥane-llâhü ḳulûbehüm littaḳvâ. lehüm magfiratüv veecrun `ażîm.

Türkçe:
Allah resulünün huzurunda seslerini alçaltanlar var ya, onlar Allah'ın, gönüllerini takva için imtihan ettiği kişilerdir. Bir bağışlanma vardır onlar için, bir büyük ödül vardır.
İngilizce:
Those that lower their voices in the presence of Allah's Messenger,- their hearts has Allah tested for piety: for them is Forgiveness and a great Reward.
Fransızca:
Ceux qui auprès du Messager d'Allah baissent leurs voix sont ceux dont Allah a éprouvé les coeurs pour la piété. Ils auront un pardon et une énorme récompense.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die ihre Stimmen vor ALLAHs Gesandten dämpfen, sind solche, deren Herzen ALLAH für die Taqwa prüfte. Für sie ist Vergebung und riesengroße Belohnung bestimmt.
Rusça:
Воистину, сердца тех, которые при Посланнике Аллаха понижают свои голоса, Аллах очистил (или раскрыл) для богобоязненности. Им уготованы прощение и великая награда.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَىٰ ۚ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.

inne-lleẕîne yünâdûneke miv verâi-lḥucürâti ekŝeruhüm lâ ya`ḳilûn.

Türkçe:
Odalarının arkasından sana seslenenlere gelince, onların çoğu aklını çalıştırmamaktadır.
İngilizce:
Those who shout out to thee from without the inner apartments - most of them lack understanding.
Fransızca:
Ceux qui t'appellent à haute voix de derrière les appartements, la plupart d'entre eux ne raisonnent pas.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die dich von jenseits der Hudschurat rufen, die meisten von ihnen begreifen nicht.
Rusça:
Воистину, большинство из тех, которые зовут тебя из-за пределов комнат, не разумеют.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir.

velev ennehüm ṣaberû ḥattâ taḫruce ileyhim lekâne ḫayral lehüm. vellâhü gafûrur raḥîm.

Türkçe:
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya dek sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
If only they had patience until thou couldst come out to them, it would be best for them: but Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Et s'ils patientaient jusqu'à ce que tu sortes à eux, ce serait certes mieux pour eux. Allah cependant, est Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Und hätten sie sich doch in Geduld geübt, bis du zu ihnen herauskommst, wäre dies sicher besser für sie. Und ALLAH ist allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Если бы они потерпели, пока ты выйдешь к ним, это было бы лучше для них. Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّىٰ تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Diyanet Vakfı:
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû in câeküm fâsiḳum binebein fetebeyyenû en tüṣîbû ḳavmem bicehâletin fetuṣbiḥû `alâ mâ fe`altüm nâdimîn.

Türkçe:
Ey iman sahipleri! Özü-sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.
İngilizce:
O ye who believe! If a wicked person comes to you with any news, ascertain the truth, lest ye harm people unwittingly, and afterwards become full of repentance for what ye have done.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Si un pervers vous apporte une nouvelle, voyez bien clair [de crainte] que par inadvertance vous ne portiez atteinte à des gens et que vous ne regrettiez par la suite ce que vous avez fait.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Wenn zu euch ein Fasiq mit einer Nachricht kommt, so vergewissert euch, damit ihr nicht Leute durch Unwissen verletzt, und dann ihr reuig werdet für das, was ihr getan habt.
Rusça:
О те, которые уверовали! Если нечестивец принесет вам весть, то разузнайте, чтобы не поразить по незнанию невинных людей, а не то вы будете сожалеть о содеянном.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.

va`lemû enne fîküm rasûle-llâh. lev yüṭî`uküm fî keŝîrim mine-l'emri le`anittüm velâkinne-llâhe ḥabbebe ileykümü-l'îmâne vezeyyenehû fî ḳulûbiküm vekerrahe ileykümü-lküfra velfüsûḳa vel`iṣyân. ülâike hümü-rrâşidûn.

Türkçe:
Bilin ki, Allah'ın resulü içinizdedir. Eğer o çoğu işte size uysaydı, gerçekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, öz-söz bozukluğunu, isyanı çirkin göstermiştir. Rüşte ermiş olanlar işte bunlardır;
İngilizce:
And know that among you is Allah's Messenger: were he, in many matters, to follow your (wishes), ye would certainly fall into misfortune: But Allah has endeared the Faith to you, and has made it beautiful in your hearts, and He has made hateful to you Unbelief, wickedness, and rebellion: such indeed are those who walk in righteousness;-
Fransızca:
Et sachez que le Messager d'Allah est parmi vous. S'il vous obéissait dans maintes affaires, vous seriez en difficultés. Mais Allah vous a fait aimer la foi et l'a embellie dans vos coeurs et vous a fait détester la mécréance, la perversité et la désobéissance. Ceux-là sont les bien dirigés,
Almanca:
Und wisst, daß unter euch ALLAHs Gesandter ist. Würde er auf euch in vielen der Angelegenheiten hören, würdet ihr sicherlich unter Unannehmlichkeiten leiden. Doch ALLAH hat euch den Iman lieben lassen und ließ ihn in euren Herzen schön erscheinen, und hat euch das Kufr, das Fisq und die Widersetztheit verabscheuen lassen. Diese sind die wahren Vernünftigen.
Rusça:
Знайте, что среди вас находится Посланник Аллаха. Если бы он подчинялся вам во многих делах, то вы непременно попали бы в затруднительное положение. Но Аллах привил вам любовь к вере, и представил ее прекрасной вашим сердцам, и сделал ненавистными вам неверие, нечестие и неповиновение. Таковы идущие правым путем
Arapça:
وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ ۚ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize zinet yapmıştır. Küfrü, fasıklığı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
Diyanet Vakfı:
Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

faḍlem mine-llâhi veni`meh. vellâhü `alîmün ḥakîm.

Türkçe:
Allah'tan bir lütuf ve nimet olarak. Alîm'dir Allah, Hakîm'dir.
İngilizce:
A Grace and Favour from Allah; and Allah is full of Knowledge and Wisdom.
Fransızca:
c'est là en effet une grâce d'Allah et une bienfait. Allah est Omniscient et Sage.
Almanca:
Es ist eine Gunst von ALLAH und Wohltat. Und ALLAH ist allwissend, allweise.
Rusça:
по милосердию и милости Аллаха. Аллах - Знающий, Мудрый.
Arapça:
فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah herşeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah alimdir, hakimdir.

vein ṭâifetâni mine-lmü'minîne-ḳtetelû feaṣliḥû beynehümâ. feim begat iḥdâhümâ `ale-l'uḫrâ feḳâtilü-lletî tebgî ḥattâ tefîe ilâ emri-llâh. fein fâet feaṣliḥû beynehümâ bil`adli veaḳsiṭû. inne-llâhe yüḥibbü-lmuḳsiṭîn.

Türkçe:
Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, onların aralarında hemen barışı kurun! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, azgınlık edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever.
İngilizce:
If two parties among the Believers fall into a quarrel, make ye peace between them: but if one of them transgresses beyond bounds against the other, then fight ye (all) against the one that transgresses until it complies with the command of Allah; but if it complies, then make peace between them with justice, and be fair: for Allah loves those who are fair (and just).
Fransızca:
Et si deux groupes de croyants se combattent, faites la conciliation entre eux. Si l'un d'eux se rebelle contre l'autre, combattez le groupe qui se rebelle, jusqu'à ce qu'il se conforme à l'ordre d'Allah. Puis, s'il s'y conforme, réconciliez-les avec justice et soyez équitables car Allah aime les équitables.
Almanca:
Und sollten zwei Gruppen von den Mumin sich bekämpfen, dann versöhnt sie miteinander! Und sollte dann eine von ihnen Übertretung gegen die andere begehen, dann bekämpft diejenige, die übertritt, bis sie zu ALLAHs Anweisung zurückkehrt. Und wenn sie dann zurückkehrte, dann versöhnt beide miteinander nach Gerechtigkeit, und seid gerecht! Gewiß, ALLAH liebt die Gerechten.
Rusça:
Если две группы верующих сражаются между собой, то примирите их. Если же одна из них покушается на другую, то сражайтесь против той, которая покушается, пока она не вернется к повелению Аллаха. Когда же она вернется, то примирите их по справедливости и будьте беспристрастны. Воистину, Аллах любит беспристрастных.
Arapça:
وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا ۖ فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَىٰ فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّىٰ تَفِيءَ إِلَىٰ أَمْرِ اللَّهِ ۚ فَإِن فَاءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا ۖ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.
Diyanet Vakfı:
Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

Pages

049. Hucurât - (Odalar) Al-Hujraat—الحجرات beslemesine abone olun.