047. Muhammed - (Muhammed) Muhammad—محمد

ṭâ`atüv veḳavlüm ma`rûfün. feiẕâ `azeme-l'emr. felev ṣadeḳu-llâhe lekâne ḫayral lehüm.

Türkçe:
İtaat ve güzel bir söz! İş budur. İş ciddileşince, Allah'a verdikleri söze sadık olsalardı kendileri için daha iyi olurdu.
İngilizce:
Were it to obey and say what is just, and when a matter is resolved on, it were best for them if they were true to Allah.
Fransızca:
une obéissance et une parole convenable. Puis, quand l'affaire est décidée , il serait mieux pour eux certes, de se montrer sincères vis-à-vis d'Allah.
Almanca:
Gehorsam und gebilligtes Wort (ist besser für sie). Und wenn die Angelegenheit ernst wird, würden sie ALLAH gegenüber wahrhaftig werden, so wäre dies besser für sie.
Rusça:
повиноваться и говорить слово доброе. Если же дело решено, то для них лучше быть верными Аллаху.
Arapça:
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَّعْرُوفٌ ۚ فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların vazifesi itaat ve güzel söz söylemekti. Sonra iş kesinleşince Allah'ın emrine sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
Diyanet Vakfı:
(Onların vazifesi) itaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

fehel `aseytüm in tevelleytüm en tüfsidû fi-l'arḍi vetüḳaṭṭi`û erḥâmeküm.

Türkçe:
Demek iş başına gelecek olsanız/savaştan geri kalacak olsanız, ülkede fesat çıkarıp rahimleri parçalayacaksınız.
İngilizce:
Then, is it to be expected of you, if ye were put in authority, that ye will do mischief in the land, and break your ties of kith and kin?
Fransızca:
Si vous détournez , ne risquez-vous pas de semer la corruption sur terre et de rompre vos liens de parenté ?
Almanca:
Würdet ihr etwa, wenn ihr Verantwortung übernehmt, Verderben auf Erden anrichten und eure Verwandtschaftsbande brechen?!
Rusça:
Может быть, если вы станете руководить (или отвернетесь от веры; или откажетесь повиноваться), то распространите нечестие на земле и разорвете родственные связи.
Arapça:
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?
Diyanet Vakfı:
Geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız?

ülâike-lleẕîne le`anehümü-llâhü feeṣammehüm vea`mâ ebṣârahüm.

Türkçe:
İşte bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet edip kulaklarını sağır, gözlerini de kör ettiği kimseler...
İngilizce:
Such are the men whom Allah has cursed for He has made them deaf and blinded their sight.
Fransızca:
Ce sont ceux-là qu'Allah a maudits, a rendus sourds et a rendu leurs yeux aveugles.
Almanca:
Diese sind diejenigen, die ALLAH verfluchte, so machte ER sie taub und blind machte ER ihre Augen.
Rusça:
Таких Аллах проклял и лишил слуха и ослепил их взоры.
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَىٰ أَبْصَارَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte onlar, Allah'ın lanetlediği, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.
Diyanet Vakfı:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.

efelâ yetedebberûne-lḳur'âne em `alâ ḳulûbin aḳfâlühâ.

Türkçe:
Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?
İngilizce:
Do they not then earnestly seek to understand the Qur'an, or are their hearts locked up by them?
Fransızca:
Ne méditent-ils pas sur le Coran ? Ou y a-t-il des cadenas sur leurs coeurs ?
Almanca:
Denken sie nicht über den Quran nach?! Oder gibt es Schlösser auf (manchen) Herzen?!
Rusça:
Неужели они не размышляют над Кораном? Или же на их сердцах замки?
Arapça:
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?
Diyanet Vakfı:
Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?

inne-lleẕîne-rteddû `alâ edbârihim mim ba`di mâ tebeyyene lehümü-lhüde-şşeyṭânü sevvele lehüm. veemlâ lehüm.

Türkçe:
Hidayet kendilerine açıkça belli olduktan sonra arkalarına dönenlere şeytan fit vermiş, sonu gelmez arzuların/ümitlerin ardına takmıştır onları.
İngilizce:
Those who turn back as apostates after Guidance was clearly shown to them,- the Evil One has instigated them and busied them up with false hopes.
Fransızca:
Ceux qui sont revenus sur leurs pas après que le droit chemin leur a été clairement exposé, le Diable les a séduits et trompés.
Almanca:
Gewiß, denjenigen, die den Rücken kehrten, nachdem ihnen die Rechtleitung sichtbar geworden ist, der Satan macht es ihnen leicht und machte ihnen Hoffnungen.
Rusça:
Воистину, тех, которые обратились вспять после того, как им стал ясен прямой путь, сатана обольстил и обещал им долгую жизнь.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى ۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَىٰ لَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.

ẕâlike biennehüm ḳâlû lilleẕîne kerihû mâ nezzele-llâhü senüṭî`uküm fî ba`ḍi-l'emr. vellâhü ya`lemü isrârahüm.

Türkçe:
Bu şundandır: Bunlar, Allah'ın indirdiğinden tiksinenlere, "Bazı işlerde size itaat edeceğiz." demişlerdi. Fakat Allah onların gizlediklerini biliyor.
İngilizce:
This, because they said to those who hate what Allah has revealed, "We will obey you in part of (this) matter"; but Allah knows their (inner) secrets.
Fransızca:
C'est parce qu'ils ont dit à ceux qui ont de la répulsion pour la révélation d'Allah : "Nous allons vous obéir dans certaines choses". Allah cependant connaît ce qu'ils cachent.
Almanca:
Dies, weil sie gewiß zu denjenigen, die dem gegenüber, was ALLAH nach und nach hinabsandte, abgeneigt waren, sagten: "Wir werden euch in manchem von der Angelegenheit gehorchen." Und ALLAH kennt ihre Geheimnisse.
Rusça:
Это - потому, что они сказали тем, которые возненавидели ниспосланное Аллахом: "Мы будем повиноваться вам в некоторых делах". Аллах знает то, что они скрывают.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ ۖ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü onlar Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: "Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz." demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu.
Diyanet Vakfı:
Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.

fekeyfe iẕâ teveffethümü-lmelâiketü yaḍribûne vucûhehüm veedbârahüm.

Türkçe:
Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl olacak?!
İngilizce:
But how (will it be) when the angels take their souls at death, and smite their faces and their backs?
Fransızca:
Qu'adviendra-t-il d'eux quand les Anges les achèveront, frappant leurs faces et leurs dos ?
Almanca:
Und wie (sind sie denn), wenn die Engel ihre (Seelen) einzogen, sie schlagen auf ihre Gesichter und ihre Rücken?!
Rusça:
Но что же будет, когда ангелы станут умерщвлять их, ударяя по их лицам и спинам?
Arapça:
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?
Diyanet Vakfı:
Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!

ẕâlike biennehümü-ttebe`û mâ esḫaṭa-llâhe vekerihû riḍvânehû feaḥbeṭa a`mâlehüm.

Türkçe:
Olacak olan budur! Çünkü onlar, Allah'ı öfkelendiren şeylerin peşine düştüler, O'nun hoşnutluğundan tiksindiler; sonunda Allah bütün amellerini boşa çıkardı.
İngilizce:
This because they followed that which called forth the Wrath of Allah, and they hated Allah's good pleasure; so He made their deeds of no effect.
Fransızca:
Cela parce qu'ils ont suivi ce qui courrouce Allah, et qu'ils ont de la répulsion pour [ce qui attire] Son agrément. Il a donc rendu vaines leurs oeuvres.
Almanca:
Dies, weil sie dem folgten, was den Zorn ALLAHs provozierte. Und sie waren Seinem Wohlgefallen gegenüber abgeneigt, 3 so ließ ER ihre Handlungen verfallen.
Rusça:
Это - за то, что они последовали за тем, что вызвало гнев Аллаха, и возненавидели то, чем Он доволен, и поэтому Он сделал тщетными их деяния.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu onların Allah'ı gazablandıran şeylere uymaları ve O'nun rızasına sebep olacak şeyleri beğenmemelerinden dolayıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.
Diyanet Vakfı:
Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.

em ḥasibe-lleẕîne fî ḳulûbihim meraḍun el ley yuḫrice-llâhü aḍgânehüm.

Türkçe:
Yoksa o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman ortaya çıkarmayacak mı sandılar?
İngilizce:
Or do those in whose hearts is a disease, think that Allah will not bring to light all their rancour?
Fransızca:
Ou bien est-ce que ceux qui ont une maladie au cœur escomptent qu'Allah ne saura jamais faire apparaître leur haine ?
Almanca:
Oder dachten diejenigen, in deren Herzen Krankheit ist, daß ALLAH ihren Groll nie hervorbringen wird?!
Rusça:
Неужели те, чьи сердца поражены недугом, полагали, что Аллах не выведет наружу их злобу (или зависть)?
Arapça:
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa kalplerinde hastalık olanlar Allah kendilerinin kinlerini hiç ortaya çıkarmaz mı sandılar?
Diyanet Vakfı:
Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

velev neşâü leeraynâkehüm fele`araftehüm bisîmâhüm. veleta`rifennehüm fî laḥni-lḳavl. vellâhü ya`lemü a`mâleküm.

Türkçe:
Dileseydik onları sana mutlaka gösterirdik de sen onları yüzlerinden kesinlikle tanırdın. Zaten sen onları, sözlerinin tarzından da tanırsın. Allah tüm yaptıklarınızı biliyor.
İngilizce:
Had We so wiled, We could have shown them up to thee, and thou shouldst have known them by their marks: but surely thou wilt know them by the tone of their speech! And Allah knows all that ye do.
Fransızca:
Or, si Nous voulions Nous te les montrerions. Tu les reconnaîtrais certes à leurs traits; et tu les reconnaîtrais très certainement au ton de leur parler. Et Allah connaît bien vos actions.
Almanca:
Und wenn WIR es wollten, gewiß hätten WIR dir sie gezeigt, dann wirst du sie sicher an ihren Merkmalen erkennen. Und du erkennst sie doch an der Andeutung mit dem Gesagten. Und ALLAH kennt eure Handlungen.
Rusça:
Если бы Мы пожелали, то показали бы их тебе, и тогда ты узнавал бы их по их приметам. Но ты непременно узнаешь их по оговоркам. Аллах знает о ваших деяниях.
Arapça:
وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ ۚ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik. Sen de onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki, sen onları sözlerinin üslubundan da tanırsın. Allah ise bütün yaptıklarınızı bilir.
Diyanet Vakfı:
Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.

Pages

047. Muhammed - (Muhammed) Muhammad—محمد beslemesine abone olun.