
ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.
Arapça:
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
Türkçe:
Bak da gör! Nasıl da örnekler sunuyorlar sana. Sapıttılar, artık bir daha yol bulamazlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar.
İngilizce:
See what kinds of comparisons they make for thee! But they have gone astray, and never a way will they be able to find!
Fransızca:
Vois à quoi ils te comparent ! Ils se sont égarés. Ils ne pourront trouver aucun chemin.
Almanca:
Siehe, wie sie dir die Gleichnisse prägten, dann gingen sie irre, und sie vermögen zu keinem Weg.
Rusça:
Посмотри, как они приводят тебе притчи! Они впали в заблуждение и не могут найти дороги.
Açıklama:

tebârake-lleẕî in şâe ce`ale leke ḫayram min ẕâlike cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru veyec`al leke ḳuṣûrâ.
Arapça:
تَبَارَكَ الَّذِي إِن شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًا
Türkçe:
Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını, altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar.
Diyanet Vakfı:
Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah'ın şanı yücedir.
İngilizce:
Blessed is He who, if that were His will, could give thee better (things) than those,- Gardens beneath which rivers flow; and He could give thee palaces (secure to dwell in).
Fransızca:
Béni soit Celui qui, s'il le veut, t'accordera bien mieux que cela : des Jardins sous lesquels coulent les ruisseaux; et Il t'assignera des châteaux.
Almanca:
Immer allerhabener ist Derjenige, wenn ER will, ER gewährte dir noch Besseres als dies, nämlich Dschannat, die von Flüssen durchflossen werden, und ER gewährt dir Schlösser.
Rusça:
Благословен Тот, Кто дарует тебе, если пожелает, нечто лучшее - Райские сады, в которых текут реки, а также дворцы.
Açıklama:

bel keẕẕebû bissâ`ati vea`tednâ limen keẕẕebe bissâ`ati se`îrâ.
Arapça:
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا
Türkçe:
İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkar edenler için alevli bir ateş hazırladık.
İngilizce:
Nay they deny the hour (of the judgment to come): but We have prepared a blazing fire for such as deny the hour:
Fransızca:
Mais ils ont plutôt qualifié l'Heure de mensonge. Nous avons cependant préparé, pour quiconque qualifie l'Heure de mensonge, une Flamme brûlante.
Almanca:
Nein, sondern sie leugneten die Stunde ab. Und WIR bereiteten für denjenigen, der die Stunde ableugnete, äußerst heftiges Feuer.
Rusça:
Но они считают ложью Час, а для тех, кто считает ложью Час, Мы приготовили Пламя.
Açıklama:

iẕâ raethüm mim mekânim be`îdin semi`û lehâ tegayyüżav vezefîrâ.
Arapça:
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا
Türkçe:
O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun bir hışımlanmasını (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
Diyanet Vakfı:
Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
İngilizce:
When it sees them from a place fAr off, they will hear its fury and its ranging sigh.
Fransızca:
Lorsque de loin elle les voit, ils entendront sa fureur et ses pétillements.
Almanca:
Wenn es (das Feuer) sie von einem fernen Ort sieht, hören sie von ihm (das Geräusch) seiner Wut und seines Anfachens.
Rusça:
Когда оно завидет их издалека, они услышат его яростное шипение и рев.
Açıklama:

veiẕâ ülḳû minhâ mekânen ḍayyiḳam müḳarranîne de`av hünâlike ŝübûrâ.
Arapça:
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُّقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا
Türkçe:
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: "Nerdesin ey ölüm!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler.
Diyanet Vakfı:
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yokoluvermeyi isterler.
İngilizce:
And when they are cast, bound together into a constricted place therein, they will pLead for destruction there and then!
Fransızca:
Et quand on les y aura jetés, dans un étroit réduit, les mains liées derrière le cou, ils souhaiteront alors leur destruction complète .
Almanca:
Und wenn sie dort in einen engen Ort muqranin hineingeworfen werden, flehen sie dort um den Untergang.
Rusça:
Когда их скованными бросят в тесное место, там они будут призывать погибель.
Açıklama:

lâ ted`ü-lyevme ŝübûrav vâḥidev ved`û ŝübûran keŝîrâ.
Arapça:
لَّا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا
Türkçe:
Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin!
Diyanet Vakfı:
(Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!
İngilizce:
This day plead not for a single destruction: plead for destruction oft-repeated!
Fransızca:
"Aujourd'hui, ne souhaitez pas la destruction une seule fois, mais souhaitez-en plusieurs.
Almanca:
Fleht heute nicht nur um einen Untergang, sondern fleht um viele Untergänge!
Rusça:
Не призывайте сегодня одну погибели, а призывайте много погибелей!
Açıklama:

ḳul eẕâlike ḫayrun em cennetü-lḫuldi-lletî vu`ide-lmütteḳûn. kânet lehüm cezâev vemeṣîrâ.
Arapça:
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا
Türkçe:
De ki: "Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sürekli cennet mi? O cennet de bu korunanların ödülü ve dönüş yeridir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir.
Diyanet Vakfı:
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vadedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükafat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
İngilizce:
Say: "Is that best, or the eternal garden, promised to the righteous? for them, that is a reward as well as a goal (of attainment).
Fransızca:
Dis : "Est-ce mieux ceci ? ou bien le Paradis éternel qui a été promis aux pieux, comme récompense et destination dernière ?
Almanca:
2 Sag: "Ist dies besser oder die Dschanna der Ewigkeit, die den Muttaqi versprochen wurde?!" Sie ist für sie die Belohnung und das Werden.
Rusça:
Скажи: "Это лучше или же Сад вечности, который обещан богобоязненным и будет им воздаянием и местом прибытия?"
Açıklama:

lehüm fîhâ mâ yeşâûne ḫâlidîn. kâne `alâ rabbike va`dem mes'ûlâ.
Arapça:
لَّهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَّسْئُولًا
Türkçe:
Onlar için orada, diledikleri herşey sürekli vardır. Bu, Rabbin üzerinde sorumluluğu üstlenilen bir vaattir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.
Diyanet Vakfı:
Onlar için orada ebedi kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
İngilizce:
For them there will be therein all that they wish for: they will dwell (there) for aye: A promise to be prayed for from thy Lord.
Fransızca:
Ils auront là tout ce qu'ils désireront et une demeure éternelle. C'est une promesse incombant à ton Seigneur.
Almanca:
Darin haben sie, was sie begehren, als Ewige. Dies war von deinem HERRN ein Versprechen, um das (von den Mumin) gebeten wurde.
Rusça:
Там они получат все, что пожелают, и останутся навечно. Твой Господь взял на себя это испрошенное обещание.
Açıklama:

veyevme yaḥşüruhüm vemâ ya`büdûne min dûni-llâhi feyeḳûlü eentüm aḍleltüm `ibâdî hâülâi em hüm ḍallü-ssebîl.
Arapça:
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ
Türkçe:
Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hele o gün Rabbin onları Allah'tan başka taptıkları şeylerle toplar da, der ki: "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?"
Diyanet Vakfı:
O gün Rabbin onları ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
İngilizce:
The day He will gather them together as well as those whom they worship besides Allah, He will ask: "Was it ye who let these My servants astray, or did they stray from the Path themselves?"
Fransızca:
Et le jour où Il les rassemblera, eux et ceux qu'ils adoraient en dehors d'Allah, Il dira : "Est-ce vous qui avez égaré Mes serviteurs que voici, ou ont-ils eux-mêmes perdu le sentier ? "
Almanca:
Und am Tag, wenn ER sie und das, dem sie anstelle von ALLAH dienten, versammelt und dann sagt: "Habt ihr etwa diese Meine Diener irregeführt, oder sind sie selbst irregegangen?!"
Rusça:
В тот день Он соберет их и тех, кому они поклонялись вместо Аллаха, и скажет: "Это вы ввели в заблуждение этих Моих рабов, или же они сами сбились с пути?"
Açıklama:

ḳâlû sübḥâneke mâ kâne yembegî lenâ en netteḫiẕe min dûnike min evliyâe velâkim metta`tehüm veâbâehüm ḥattâ nesü-ẕẕikr. vekânû ḳavmem bûrâ.
Arapça:
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا
Türkçe:
Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur'an'ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda (seni) anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular, derler.
İngilizce:
They will say: "Glory to Thee! not meet was it for us that we should take for protectors others besides Thee: But Thou didst bestow, on them and their fathers, good things (in life), until they forgot the Message: for they were a people (worthless and) lost."
Fransızca:
Ils diront : "Gloire à Toi . ! Il ne nous convenait nullement de prendre en dehors de Toi des patrons protecteurs mais Tu les as comblés de jouissance ainsi que leurs ancêtres au point qu'ils en ont oublié le livre du rappel [le Coran]. Et ils ont été des gens perdus".
Almanca:
Sie sagten: "Gepriesen-erhaben bist DU! Uns gebührt nicht, daß wir uns anstelle von Dir irgendwelche Wali nehmen. Doch DU hast sie und ihre Ahnen vergnügen lassen, bis sie das Gedenken vergaßen und nutzlose Leute waren."
Rusça:
Они скажут: "Пречист Ты! Не подобало нам брать покровителей и помощников вместо Тебя. Однако Ты позволил им и их отцам пользоваться благами, так что они забыли Напоминание. Они были пропащим народом".
Açıklama:
Pages
